Haftanın dedim ama bu ayın, yılın, on yılın! veya günün modeli bile olabilir, tamamen benim dikiş hızıma ve azmime göre değişkenlik gösterebilecek bir periyoddur. Bir gün siz de kendinizi bu sayfalarda bulabilirsiniz.
Bu haftanın modeli güzeller güzeli bir arkadaşım ve onun için diktiğim şifon elbise. Şifonu dikmek zor mu? Evet zor! Dikmeyi bırak, kesmek de zor .... ama...
İşin içinde öyle bir "ama" var ki bu "ama" beni gaza getiriyor.
Arkadaşım üniversitede öğretim görevlisi ve bu elbiseyi mezuniyet töreninde giydi, çokca da beğenen olmuş, ama en güzeli kendisinin bana "ben bu elbiseyi çok sevdim" demesiydi. Giyen tarafından sevilen ve rahat edilen bir şeyler yapmak beni mutlu ediyor, aklıma geldikçe gülümsetiyor.
Eh! arkadaşım da manken gibi olduğundan elbise de kendini birazcık gösteriyor.
Güle güle giy, ayrıca ayakkabılarına da bayıldım.Çok şıksın ve " Bizımlasın" :)
18 Temmuz 2013 Perşembe
Ardanın mutfağından patates köftesi
Bu ne biçim moda blogu anasını satayım bi sadede gelemedim! Moda dışında ne ararsan var!
Ancak dürüstçe söylemem lazım ki bu aşamadan sonra bir miktar bulaşık çıkıyor, ehh onu da yıkayacaksınız artık mecbuurr!
Bu arada yine aynı programda gördüm ve hemen uygulamaya aldım, artık maydonoz ve dereotlarım sararmayacak, mutfak tezgahımda veya buz dolabında su dolu bir sürahinin içinde daha uzun süre taze kalacaklar,
Arda Türkmen'e bu güzel tarif için çok teşekkürler...
Şimdi de yemek tarifi, bi bu eksikti! Hem kızıyorum hem yazıyorum farkındaysanız ama kendime engel olamıyorum bu nefis tarifi hem denemem hem de sizlerle paylaşmam lazım, biliyorsunuz hep sizin için :)
Herşey iki gün önce iftara yaklaşık bir saat kala ilk defa izlediğim ARDA'NIN RAMAZAN MUTFAGI programıyla başladı. Zaten oruçluyum, bir de program; iftar heyecan ve halsizliğinin tavan yaptığı bir saatte olunca bu patates köftelerini gördüğümde kendimden geçmişim! Tarifi facebook sayfasında bulabilirsiniz ama foto-romansal tarif sadece bende...
Orijinal tarifin görüntüsü şöyle iştah açan cinsten...
Yoğurduğumuz patates karışımından cevizden biraz daha büyük bir miktar alıp elimizde yuvarlak şekilde yayıp ( poğaça yapar gibi) içine malzememizi dolduruyoruz ve kenarlarından kapatıp tam bir top haline getiriyoruz. Kapattıktan sonra yine avucumuzda düzgün şekillenmesi için birkaç kez yuvarlıyoruz. Ardından aşağıda gördüğünüz üçlüye buluyoruz.
Orijinal tarifin görüntüsü şöyle iştah açan cinsten...
Önce malzemeler
4 iri patates
2 yumurta
50'şer gram; lor, eski kaşar ve beyaz peynir
1 avuç maydonoz
1 avuç kıyılmış dereotu
1 çay kaşığı pulbiber
Tuz
Kızartmak için sıvıyağ
Pane harcı: un, yumurta, galeta unu
Hepsi bu!
Patatesleri haşlıyoruz...evet çok basit yapabilirsiniz, cesur olun! |
Haşlanmış patatesleri rendeleyip, yumurta, eski kaşar, tuz, pul biber ve kıyılmış dereotunu ekleyip yoğuruyoruz. |
İç harcı için iki çeşit peyniri ve kıyılmış maydonozu karıştırıyoruz. |
Muhteşem pane üçlüsü, buna neyi bulasan lezzetli olur zaten! |
Az kaldı bitiyor, derin bir tavada bolca yağı iyice kızdırıp, panelenmiş topları bu yağda kızartıyoruz.
Yağ kızgın olduğundan hızlı kızarıyor, tavanın başından ayrılmayın!
6 küçük boy patatesten 12 tane çıktı, bir de benim patates hamuru biraz cıvık olduğu için ( yumurta fazla geldi sanırım) hamuruna da bir miktar un ekleyip hallettim.
Oldu mu diye meraktan yarısını kızarttım, kalanını sıcak sıcak yemek istediğimden iftara kızartacağım, tadından haberim bile yok. Akşam ezanına kadar da olmayacak. Sadece güzel koktuğunu söyleyebilirim.
Bu da benim ki... ay canım benim yerim ben seni ... |
Yeşilliklerin üzerinde ve limon dilimleriyle süsleyerek servis edebiliriz. Ben resim çekeceğim diye biraz aceleye getirdim sunumu, ama akşama görsel ve tadsal ziyafet garantisi veriyorum :)
Afiyet olsuuuun |
Bu arada yine aynı programda gördüm ve hemen uygulamaya aldım, artık maydonoz ve dereotlarım sararmayacak, mutfak tezgahımda veya buz dolabında su dolu bir sürahinin içinde daha uzun süre taze kalacaklar,
Arda Türkmen'e bu güzel tarif için çok teşekkürler...
15 Temmuz 2013 Pazartesi
" İzzet hani tonton? "
İzzet; canım babam, tonton da babamdan istediğim ilk vasıtanın adı. Kendisi üç tekerlekli bir bisiklet olup sanırım haşatı çıkana kadar tarafımdan kullanılmıştır.
Annem anlatırdı, iki yaşlarındayken babamın yanına gidip elimi de belime koyup
" İzzet hani tonton? " diye hesap sormuşum. Böylece babamın da o andan itibaren benim bisiklet, araba, yüz bulsam kamyon, tır , helikopter falan taleplerimle imtihanı ve çilesi başlamıştır.
İlerleyen yaşlarımda paten ve iki tekerlekli bisiklet taleplerime, düşüp biyerlerimi kırarım ihtimalleri nedeniyle olumlu cevap alamadım, ama olsun arkadaşımın bisikletinde sürmeyi öğrendim, hiç bir yerimi de kırmadım tabii ki. Bu tutku sonra yerini doğal olarak arabaya bıraktı...
Hayatım boyunca babamdan araba istedim, ehliyet kursuna gittiğim ve teorik dersleri bitirip de ilk direksiyon dersimi aldığım gün arabayı E-5 'e çıkarıp bizim eve kadar götürmüştüm. 6-7 km kadar bir mesafeydi. Ben zaten araba kullanmayı doğuştan biliyordum sanırım. Şimdi olsa bu kadarına cesaret edemezdim herhalde. Burada bir parantez açayım, ehliyet kursunun sahibi tanıdık olduğu için arabayı yola çıkarmama izin verildi, normalde böyle bir uygulama olduğunu sanmıyorum :)
Sonunda dayatmalarıma ve ısrarlarıma dayanamayan babacığım üniversite 2. sınıfta iken bana ilk arabamı aldı. Allah ondan razı olsun, sayesinde okulda çok havam olduğunu söyleyebilirim.
Zaten gerek babam, gerek rahmetli annemin sayesinde prenses gibi yaşadım, hayatım boyunca her ikisi de beni desteklediler, rüya gibi bir hayat yaşattılar. Şu an bunu değerini daha iyi anlıyorum. Çok şanslı biri olduğumu biliyorum...Bunu için çok çok çok minnettarım.
Gelelim araba mevzuuna;
Şimdi neler neler istiyorum ama koca bir kadın olduğum için artık dile getirmeye çekiniyorum, zaten torunu yetişiyor, ben bayrağı oğluma vermiş gibi bişey oldum, çocuğun ana tarafından da baba tarafından da genlerinde var! yapacak bişey yok! babamın çilesi devam yani...
Şu andaki arabamdan çok memnunum onun kalbini kırmak istemem, o ayrı ama...
Araba manyağıyım ya, garajda aynı anda olmasını istediklerimi bi sıralayayım dedim....
Günlük kullanım için;
Orta karar bir Mercedes işimi görür...ille de amg olsun!
Jeep'le pek aram yok ama söyle bir Blazer, ele güne karşı garajda bulunsun , nasıl olsa para ...ok!
Gece gezmelerinde bu işimi görür, ancak şu yukarı açılan kapılar benim gibi bir sakar için sıkıntı yaratabilir, paramla rezil olmak istemem!! bunun keşke normal kapılısı olsaydı, rica etsek yaparlar mı acaba, o da amg olsun!
-740 beygir, - hmm bi düşüneyim, ....yeterli!
(Ne kadar kanaatkar bir insanım, gözlerim yaşarıyor)
Muhtemelen siyahını alıcam.
Bazen acil halletmem gereken işlerim oluyor o zaman bu bana lazım olur diye düşünüyorum, yanıldığımı da sanmıyorum...
Bu da ne zaman ne duruma lazım olabilir şimdiden kestiremesem de kenarda dursun, en kötü ihtimal yanına inip severim...
Araba delilerinin kaderi klasikçi olmaktır, ben şimdiden öyleyim, iteleyerek götürmek zorunda kalsam bile razıyım, bunlar da benim garaja şart!
1950 Mercedes Benz 300SL
1965 Mustang Fastback
Bi de bu, bunlara bayılıyoruuuuuum!!!!
Yani o kadar da lüks düşkünü değilim gördüğünüz gibi, ya ne sevimli bişey bu Volkswagen'lar.
Şu garaj toplasan kaç trilyoncuk eder ki, yani şu kadar şey için beni üzmeye değer mi !
Annem anlatırdı, iki yaşlarındayken babamın yanına gidip elimi de belime koyup
" İzzet hani tonton? " diye hesap sormuşum. Böylece babamın da o andan itibaren benim bisiklet, araba, yüz bulsam kamyon, tır , helikopter falan taleplerimle imtihanı ve çilesi başlamıştır.
İlerleyen yaşlarımda paten ve iki tekerlekli bisiklet taleplerime, düşüp biyerlerimi kırarım ihtimalleri nedeniyle olumlu cevap alamadım, ama olsun arkadaşımın bisikletinde sürmeyi öğrendim, hiç bir yerimi de kırmadım tabii ki. Bu tutku sonra yerini doğal olarak arabaya bıraktı...
Hayatım boyunca babamdan araba istedim, ehliyet kursuna gittiğim ve teorik dersleri bitirip de ilk direksiyon dersimi aldığım gün arabayı E-5 'e çıkarıp bizim eve kadar götürmüştüm. 6-7 km kadar bir mesafeydi. Ben zaten araba kullanmayı doğuştan biliyordum sanırım. Şimdi olsa bu kadarına cesaret edemezdim herhalde. Burada bir parantez açayım, ehliyet kursunun sahibi tanıdık olduğu için arabayı yola çıkarmama izin verildi, normalde böyle bir uygulama olduğunu sanmıyorum :)
Sonunda dayatmalarıma ve ısrarlarıma dayanamayan babacığım üniversite 2. sınıfta iken bana ilk arabamı aldı. Allah ondan razı olsun, sayesinde okulda çok havam olduğunu söyleyebilirim.
Zaten gerek babam, gerek rahmetli annemin sayesinde prenses gibi yaşadım, hayatım boyunca her ikisi de beni desteklediler, rüya gibi bir hayat yaşattılar. Şu an bunu değerini daha iyi anlıyorum. Çok şanslı biri olduğumu biliyorum...Bunu için çok çok çok minnettarım.
Gelelim araba mevzuuna;
Şimdi neler neler istiyorum ama koca bir kadın olduğum için artık dile getirmeye çekiniyorum, zaten torunu yetişiyor, ben bayrağı oğluma vermiş gibi bişey oldum, çocuğun ana tarafından da baba tarafından da genlerinde var! yapacak bişey yok! babamın çilesi devam yani...
Şu andaki arabamdan çok memnunum onun kalbini kırmak istemem, o ayrı ama...
Araba manyağıyım ya, garajda aynı anda olmasını istediklerimi bi sıralayayım dedim....
Günlük kullanım için;
Orta karar bir Mercedes işimi görür...ille de amg olsun!
Jeep'le pek aram yok ama söyle bir Blazer, ele güne karşı garajda bulunsun , nasıl olsa para ...ok!
Gece gezmelerinde bu işimi görür, ancak şu yukarı açılan kapılar benim gibi bir sakar için sıkıntı yaratabilir, paramla rezil olmak istemem!! bunun keşke normal kapılısı olsaydı, rica etsek yaparlar mı acaba, o da amg olsun!
-740 beygir, - hmm bi düşüneyim, ....yeterli!
(Ne kadar kanaatkar bir insanım, gözlerim yaşarıyor)
Muhtemelen siyahını alıcam.
Bazen acil halletmem gereken işlerim oluyor o zaman bu bana lazım olur diye düşünüyorum, yanıldığımı da sanmıyorum...
Bu da ne zaman ne duruma lazım olabilir şimdiden kestiremesem de kenarda dursun, en kötü ihtimal yanına inip severim...
Araba delilerinin kaderi klasikçi olmaktır, ben şimdiden öyleyim, iteleyerek götürmek zorunda kalsam bile razıyım, bunlar da benim garaja şart!
1950 Mercedes Benz 300SL
1965 Mustang Fastback
Bi de bu, bunlara bayılıyoruuuuuum!!!!
Yani o kadar da lüks düşkünü değilim gördüğünüz gibi, ya ne sevimli bişey bu Volkswagen'lar.
Şu garaj toplasan kaç trilyoncuk eder ki, yani şu kadar şey için beni üzmeye değer mi !
5 Temmuz 2013 Cuma
Ben buna "when a man loves a woman" demem , "when a man is a man!" derim...
Brad Pitt about His Wife
A Secret of Love
My wife got sick. She was constantly nervous because of problems at work, personal life, her failures and problems with children. She has lost 30 pounds and weighted about 90 pounds in her 35 years. She got very skinny, and was constantly crying. She was not a happy woman. She had suffered from continuing headaches, heart pain and jammed nerves in her back and ribs. She did not sleep well, falling asleep only in the morning and got tired very quickly during the day. Our relationship was on the verge of break up. Her beauty was leaving her somewhere, she had bags under her eyes, she was poking her head, and stopped taking care of herself. She refused to shoot the films and rejected any role. I lost hope and thought that we’ll get divorced soon… But then I decided to act on it. After all I’ve got the most beautiful woman on the earth. She is the ideal of more than half of men and women on earth, and I was the one allowed to fall asleep next to her and to hug her shoulders. I began to pepper her with flowers, kisses and complements. I surprised her and pleased every minute. I gave her lots of gifts and lived just for her. I spoke in public only about her. I incorporated all themes in her direction. I praised her in front of her own and our mutual friends. You won’t believe, but she has blossomed. She became even better than before. She gained weight, was no longer nervous and she loved me even more than ever. I had no clue that she CAN love that much.
And then I realized one thing: ""The woman is the reflection of her man""
Brad Pitt
Zamanında Brad Pitt'e üç resimlik kontenjanı boşuna ayırmadım. Bkz Cool guys list number 5.
İngilizce olduğundan açıklayayım özetle şunu diyor; "bir dönem Angelina gerek fiziksel gerek ruhsal açıdan çok zor zamanlar geçirmiş, fazlaca kilo kaybetmiş, sürekli yorgun ve sinirliymiş,kendine bakmamaya, güzelliğini kaybetmeye başlamış, mutsuz biri kadına dönüşmüş, hayata küsmüş gibi bir durum olmuş. Ve Brad Pitt' de neredeyse artık ayrılacaklarını düşünecek kadar umutsuz bir duruma gelmiş. Ama sonradan hayatındaki bu değerli kadın için aksiyon almaya karar verip onu hediyeler, süprizler ve iltifatlara boğmuş. Her yerde onu övmüş. Herşeyi ona hitap eder bir hale getirmiş yani karısına sahip çıkmış ve bu yaptıklarından sonra karısındaki inanılmaz olumlu değişimi de görmüş. Ve bunun sonucunda Angelina artık kilo almaya, tekrardan güzelleşmeye ve daha mutlu bir insan olmaya, ve bunun sonucunda da Brad'i her zamankinden daha fazla sevmeye başlamış."
Son cümlesi olarak " ve sonra bir şey fark ettim; kadın erkeğinin yansımasıdır" diyor. Çözmüş yani !
Bana da adamın dibisin Brad! demekten başka bi söz kalmıyor. Hatta dedim bile...
3 Temmuz 2013 Çarşamba
El işi iğne oyalı yemeniler...
Hani biz bi Giresun'a gitmiştik ya, eşimin akrabalarından yengemiz bitmek bilmez ev ve bahçe işlerinden arda kalan zamanlarında el emeği yemeniler yapıyor, yerel pazarlarında satarak aile bütçelerine katkıda bulunmaya çalışıyor. Rica etti, ben de seve seve blogumda paylaşacağımı söyledim. O kadar beğendik ki biz birer tane aldık.Lafı fazla uzatmadan her birinin üzerinde titiz çalışma ve işçilik olan yemenileri beğeninize sunayım. Fiyat : 35 TL. Satın almak isteyenler benimle irtibata geçebilirler...
2 Temmuz 2013 Salı
Nicole Kidman is back!!!
Well I couldn't help writing when I saw her on the Cannes Film Festival red carpets for different occasions and each time she was stunning. "Yess!", " she's back now". Maybe because she has a baby doll figure or a person with good taste - just about fashion and movies she makes- she always had very good red carpet moments so far but the last few years uhhhh!! I wondered if she had a partnership or getting commission from L'wren Scott, she insisted on wearing those dresses for the last few years that I disliked them all. The first L'wren Scott dress that I've came a bit close to liking; is the one she wore on the first day of Cannes.
On the following days of the festival, she appeared in Armani dress, looking increadibly chic and giving the signs of her wonderful return on the red carpet....
On the following days of the festival, she appeared in Armani dress, looking increadibly chic and giving the signs of her wonderful return on the red carpet....
In a navy sequined dress by Christian Dior and lovely Jimmy Choo shoes....
In a Valentino couture dress on the red carpet, one of my favorites....
Nicole Kidman for Jimmy Choo Autumn Winter 2013, proving that she's back on track!!!
Video of the campaign;
If you're also a Nicole fan like me, the improvements on the last few months will make you happy as well. Welcome back!
1 Temmuz 2013 Pazartesi
Rüya bitti gerçeğe ve fabrika ayarlarımıza geri döndük...
Geçen hafta oksijen komasına girdik ailecek çünkü buradaydık, önün arkan sağı solun her yerin yeşil ve saf oksijen olan Giresun'un dağlarındaydık.Tabii vucut alışkın değil öyle uzun süre temiz hava solumaya, uykuyu bile o kadar verimli uyuyorsun ki sabah uyanıp maraton koşmaya başlayabilirsin mesela..
Cümbür cemaat gittik, çocuklar köy çocuğu oldu, sabahtan akşama kadar kapı önünde, harmanlarda, akrabalarda, komşularda; İstanbul'da normal şartlarda yaşayamadıkları özgürlükleri yaşadılar.Yanaklar pembeleşti, iştahlar açıldı :) Biz ise her gün ayrı bir akrabanın evinde İstanbul'da parayla satın alamayacağın lezzetler tattık hem de hepsi bahçeden, yayladan, ilaçlanmamış böceği, karıncası, sineği, arısı olan topraklarda yetişen besinlerle hazırlanmış lezzetler. Çiçek, böcek, manzara , yollar, dağlar, ne varsa resimlemişim, bi yemeklerin resmini çekmemişim! Şöyle anlatayım, yaprak sarma her evin vazgeçilmesiydi ve hepsi çok çok lezzetliydi. Tabii siz yaprağı var mı yok mu hissetmediğiniz incelikte, ağızda dağılan yaprak dolma yediniz mi hiç bilemiyorum ama umarım yemişsinizdir. Kimse böyle bir lezzetten mahrum kalmamalı !!
Mesela ev yapımı karadut reçeli...Pazı dibleee' si ( sanırım doğru adı dible ama dibleee diye telafuz ediliyor :)
Turşu kavurmaları...
Soğanla kavrulmuş yayla mantarı...
İrmik helvası... ki pek aram yoktur ama orada nasıl yediğimi görmeniz lazımdı!
Kadınların sacda kendi hazırladıkları kuru yufkalarla yapılan börekler ....
Mangallar....
Ev yapımı mısır ekmeği...
Çorbalar...
Yok yoktu, resmen kilo aldım!
Keşke biraz daha kalsaydık!
En güzeli de tatlı dilleri, gülen ve sizi de güldüren yüzleri, bu kadar iş yükünün arasında sizin için özenip kusursuz bir şekilde ağırlama çabalarıydı. Dünyanın en ağır işlerinden birinin ev hanımlığı olduğunu iddia eden ben şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki dünyanın en ağır işi köyde ev hanımlığı yapmaktır. Hepsi elleri öpülesi, önünde saygıyla eğilesi insanlardır...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)