Geçen hafta oksijen komasına girdik ailecek çünkü buradaydık, önün arkan sağı solun her yerin yeşil ve saf oksijen olan Giresun'un dağlarındaydık.Tabii vucut alışkın değil öyle uzun süre temiz hava solumaya, uykuyu bile o kadar verimli uyuyorsun ki sabah uyanıp maraton koşmaya başlayabilirsin mesela..
Cümbür cemaat gittik, çocuklar köy çocuğu oldu, sabahtan akşama kadar kapı önünde, harmanlarda, akrabalarda, komşularda; İstanbul'da normal şartlarda yaşayamadıkları özgürlükleri yaşadılar.Yanaklar pembeleşti, iştahlar açıldı :) Biz ise her gün ayrı bir akrabanın evinde İstanbul'da parayla satın alamayacağın lezzetler tattık hem de hepsi bahçeden, yayladan, ilaçlanmamış böceği, karıncası, sineği, arısı olan topraklarda yetişen besinlerle hazırlanmış lezzetler. Çiçek, böcek, manzara , yollar, dağlar, ne varsa resimlemişim, bi yemeklerin resmini çekmemişim! Şöyle anlatayım, yaprak sarma her evin vazgeçilmesiydi ve hepsi çok çok lezzetliydi. Tabii siz yaprağı var mı yok mu hissetmediğiniz incelikte, ağızda dağılan yaprak dolma yediniz mi hiç bilemiyorum ama umarım yemişsinizdir. Kimse böyle bir lezzetten mahrum kalmamalı !!
Mesela ev yapımı karadut reçeli...Pazı dibleee' si ( sanırım doğru adı dible ama dibleee diye telafuz ediliyor :)
Turşu kavurmaları...
Soğanla kavrulmuş yayla mantarı...
İrmik helvası... ki pek aram yoktur ama orada nasıl yediğimi görmeniz lazımdı!
Kadınların sacda kendi hazırladıkları kuru yufkalarla yapılan börekler ....
Mangallar....
Ev yapımı mısır ekmeği...
Çorbalar...
Yok yoktu, resmen kilo aldım!
Keşke biraz daha kalsaydık!
En güzeli de tatlı dilleri, gülen ve sizi de güldüren yüzleri, bu kadar iş yükünün arasında sizin için özenip kusursuz bir şekilde ağırlama çabalarıydı. Dünyanın en ağır işlerinden birinin ev hanımlığı olduğunu iddia eden ben şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki dünyanın en ağır işi köyde ev hanımlığı yapmaktır. Hepsi elleri öpülesi, önünde saygıyla eğilesi insanlardır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder